HZ. Muhammed'in Kişiliği
o Daima düşünceliydi...
o Susması, konuşmasından uzun sürerdi...
o Lüzumsuz yere konuşmaz; konuştuğunda ne fazla, ne eksik söz kullanırdı...
o Dünya işleri için kızmazdı...
o Kötü söz söylemezdi...
o Affediciliği tabii idi...
o İntikam almazdı...
o Düşmanlarını sadece affetmekle kalmaz, onlara şeref ve değer de verirdi...
o Kendisini üç şeyden alıkoymuştu: Kimseyle çekişmezdi. Çok konuşmazdı. Boş şeylerle uğraşmazdı...
o İmanı, umutsuzluğa düşürmezdi...
o Hoşlanmadığı bir şey hakkında susardı...
o Hiç kimseyi ne yüzüne karşı, ne de arkasından kınar ve ayıplardı...
o Kimsenin kusurunu araştırmazdı...
o Kimseye, hakkında hayırlı olmayan sözü söylemezdi...
o Yanında en son konuşanı, ilk önce konuşan gibi dikkatle dinlerdi...
o Bir toplulukta bulunduğu zaman bir şeye gülerlerse, o da güler; bir şeye hayret ederlerse, o da onlara uyarak hayret ederdi...
o Gerçeğe aykırı övgüyü kabul etmezdi...
o Her zaman ağırbaşlıydı...
o Konuşurken çevresindekileri adeta kuşatırdı...
o Kelimeleri, parıldayan inci dizileri gibi tatlı ve berraktı...
o Yürürken beraberindekilerin gerisinde yürürdü; ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmaz, adımlarını geniş atar, yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilir, vakar ve sükunetle rahatça yürürdü...
o Kapısına yardım için gelen kimseyi geri çevirmezdi...
o Bir gün kendisinden yaşça küçük bir dostunun omuzlarından tutarak şöyle demişti: "Sen dünyada garip bir kimse yahut bir yolcu gibi ol!"
o Her zaman hüzünlü ve mütebessim bir haletle dururdu...
o Adet üzere sarfedilen hiçbir kötü sözü ağzına almamıştı...
o Sıkıntılı hallerinde kabalaşmaz, bağırmazdı...
o Fakirlerle birlikte yerdi; öyle ki onlardan ayırt edilemezdi...
o Önüne ne konulursa yerdi...
o Sade kıyafetler giyer, gösterişten hoşlanmazdı...
o Susması, konuşmasından uzun sürerdi...
o Lüzumsuz yere konuşmaz; konuştuğunda ne fazla, ne eksik söz kullanırdı...
o Dünya işleri için kızmazdı...
o Kötü söz söylemezdi...
o Affediciliği tabii idi...
o İntikam almazdı...
o Düşmanlarını sadece affetmekle kalmaz, onlara şeref ve değer de verirdi...
o Kendisini üç şeyden alıkoymuştu: Kimseyle çekişmezdi. Çok konuşmazdı. Boş şeylerle uğraşmazdı...
o İmanı, umutsuzluğa düşürmezdi...
o Hoşlanmadığı bir şey hakkında susardı...
o Hiç kimseyi ne yüzüne karşı, ne de arkasından kınar ve ayıplardı...
o Kimsenin kusurunu araştırmazdı...
o Kimseye, hakkında hayırlı olmayan sözü söylemezdi...
o Yanında en son konuşanı, ilk önce konuşan gibi dikkatle dinlerdi...
o Bir toplulukta bulunduğu zaman bir şeye gülerlerse, o da güler; bir şeye hayret ederlerse, o da onlara uyarak hayret ederdi...
o Gerçeğe aykırı övgüyü kabul etmezdi...
o Her zaman ağırbaşlıydı...
o Konuşurken çevresindekileri adeta kuşatırdı...
o Kelimeleri, parıldayan inci dizileri gibi tatlı ve berraktı...
o Yürürken beraberindekilerin gerisinde yürürdü; ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmaz, adımlarını geniş atar, yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilir, vakar ve sükunetle rahatça yürürdü...
o Kapısına yardım için gelen kimseyi geri çevirmezdi...
o Bir gün kendisinden yaşça küçük bir dostunun omuzlarından tutarak şöyle demişti: "Sen dünyada garip bir kimse yahut bir yolcu gibi ol!"
o Her zaman hüzünlü ve mütebessim bir haletle dururdu...
o Adet üzere sarfedilen hiçbir kötü sözü ağzına almamıştı...
o Sıkıntılı hallerinde kabalaşmaz, bağırmazdı...
o Fakirlerle birlikte yerdi; öyle ki onlardan ayırt edilemezdi...
o Önüne ne konulursa yerdi...
o Sade kıyafetler giyer, gösterişten hoşlanmazdı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder